MEGADETH
Albümün en güzel taraflarından birisi Nick Menza 'nın davulda döktürmesi albüm boyunca, eline her fırsat geçtiğinde.
En sevdiğim Megadeth albümü olmakla birlikte, şarkılar :
Holy Wars... The Punishment Due müthiş hızlı ve sağlam rifflere sahip, özellikle de bu konuda sözlerin girdiği ana kadar müzikal şölen yaşatan, mihenk taşı şarkı. Dave ‘in vokalde yakaladığı çok ufak nağmeler en azından benim keyfimi arttırırken, davul oryantal gitar melodisi gelene kadar döktürüyor. Çok tatlı, şarkının hikayesine uygun o oryantal melodi sonrası, power metale dokunan şarkı melodisi hep güçlü. Sololar benim adıma, söz konusu olan Megadeth olduğundan fena değil kategorisinde diyebilirdim ki, güçlü fakat ağır tempo tekrardan yerini trash e bıraktığında gelen solo gerçekten iyi. Davul, tüm şarkı boyunca işini kusursuz yapıyor bana kalırsa.
Hangar 18 şarkı değil de destan sanki. Harika bas gitar, davul ve son derece çekici rifflerle başlar, özellikle de bas gitar doldurur soundu. Rifflerin enfes bir hale büründüğü, aralarda hafiften nwobhm kokusu veren, son derece kompleks yapıda, ritmi değişken, sonlarda çıldırıp noktayı koyan, özellikle davulun söz ve solo olmayan kısımlarda kah aksağa, kah caz ruhlu vuruşlara kaçtığı, sololar arasında gürültülü tarzıyla yardırdığı bir şarkı.
Take No Prisoners ağır punk hisli, bas gitar – davul şovu. Şarkının riffleri neredeyse bu ikilinin yakaladığı melodi. Özellikle davul çok acayip işler yapıyor. Bütün kurgu bunun üzerine diyebilirim hatta ve bas gitarda altında kalmıyor. Belkide enstrüman önceliği olarak, gitar – Dave – olmasa, Megadeth ‘den nasıl bir sonuç çıkacağının göstergesi bu şarkı. Cover yapılmış mıdır bilemiyorum da, davul ve bas gitar nedeniyle pek iyi sonuç vereceğini sanmıyorum.
Five Magics girişte bas gitarla Orion a selam gönderen ve yaklaşık ilk iki dakikasını bu senfonik enstrümantal yapıda geçiren şarkıda, bu bölümde nefis bir de solosu var. Aslında şarkının enteresan yapısı, sözlerin girmesinden sonra kendisini gösterir.Öönce iki dizi söz gelir, ardından Marty nefis – ama kısa – sololar atar, sonra gene iki dize söz ve gene solocuklar. Böyle böyle dört tekrar yapar şarkı. Yaklaşık iki buçuk dakikası böyle giderken şarkının ritm kesildikten sonra ağırlaşan temposuyla bir Marty solosu daha duyarız. İki farklı tempo üzerine atılmış soloların kalitesine laf söyleme imkanı yok, klasik Marty işte. Şarkının asıl bombası ise önce – let me be the protage of five magics – ve – give me alchemy , give me sorcery – sözlerinin arasında hafiften kulağa çalınan, fakat dördüncü dakikadan sonra parçanın altını dolduran davul ve bas gitar birlikteliği. Burada nefis bir sound tamamlama durumu var ki, özellikle kapanışta Dave 'in soloya girdiği bölümde tek söyleyebileceğim, davulcu ayıp etmiş olacaktır. ne çaldığını ben pek çözemiyorum açıkçası. Tüm bunlar ışığında söylemeliyim ki, gene trash 'ın altın madalyalı şarkılarından birisidir .
Poison Was the Cure ağır şekilde Motorhead çağrışımı yapan, güzel rifflere sahip, kulağın bas gitara doyduğu, soloyla birlikte davulun coştuğu, süratli ve gazlı bir şarkı.
Lucretia o Dream Theater kokan solonun marty ‘e ait olduğunu düşündüğüm girişiyle çok keyifli başlayan, aynı hazzı ilk bir dakika sonunda tekrar, sonraki bir dakika sonrasında da tekrar tekrar yaşatarak aynı ruhta ki solosu ile insanı melodik yapısına hayran bıraktıran şarkı.
Tornado of Souls son derece güzel bir davul atağından sonra harika bir solo barındıran, sonrasında sanki bu soloyu alıp riff haline getirerek gönüllere taht kurmayı amaçlayan şarkı. Dave ‘in vokal tekniği, kayıttaki ses rengi, özellikle de "tornado" diyişi çok güzeldir. Hele ki ikinci solo öncesi gitarların ritmde çiftleyip tutturduğu bir hava var ki, benzerini yapacak grup azdır. Yapabileceklere örnek, Maiden mesela. Zaten o bölümlerde davul ve bas gitarın yakaladığı sound, gitarlar falan, kim diye sorsanız, yekten Iron bile denilebilir vokalsiz haline, ki ikinci soloda bu ruhu korumaya devam eder. Şarkının özellikle son bir dakikasında, bas gitar coşmaktadır bu arada.
Dawn Patrol 'da Ellefson, Tornado of Souls 'un sonunda gazı almışken devam etsin denmiş sanıyorum. Kısa, ama dinlenesidir. Dave ‘in sesini bir daha böyle duyma imkanı da yoktur sanırım. Ve ritm, "The God That Failed" neredeyse... Metallica tarafında bir esinlenme söz konusu mudur bilemiyorum ama, benzerlik kaçınılmaz.
Rust in Peace 'de davulla girer şarkı. Benzetmek, bir imaj oluşmasını sağlamak gerekirse, Cavalera (Sepultura) gibi. Hele ki gitarda işin içine girince iyice sağlam bir şarkıya dönüşür. Riffler hep değişir ama davul hep hayvan gibi devam eder, arkada çok acayip işler çevirir bası da arkasına alarak. Dave 'in yakaladığı da müthiş bir ses rengi ve vokal tekniği vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder