8 Temmuz 2015 Çarşamba

COUNTDOWN TO EXTINCTION

MEGADETH


Megadeth 'in 1992 de çıkardığı 5. stüdyo albümü. Rust in Peace 'den sonra, Youthanasia 'dan önce geliyor. 

Hiç olmadı, içinde sadece Marty Friedman olduğu için bile dinlenebilecek bir albüm olmakla birlikte, birbirinden ayırt etmeksizin çok iyi şarkılar barındırır. Benim favorim Ashes in Your Mouth, ancak tüm şarkılar iyi.  

Benim adıma tek sıkıntı, davulun özellikle de albümün ilk yarısında çok sadece, gösterişsiz çalması. sonlara doğru toparlayıp, özellikle de Ashes in Your Mouth 'ta kendini aşsa da, konu trash / heavy metal olunca insan daha zengin davul partisyonları, ataklar duymak istiyor. Mustaine ve Friedman olduğu için, ne vokalde ne de gitarda bir sıkıntı olmasına zaten imkan yok. Lakin Lars örneğinde olduğu gibi, davul bu müziği zenginleştiren en güzel enstrümanlardan birisi ve eksikliği, daha doğrusu gösterişsiz çalması bazen eksiklik yaratıyor, en azından benim için. Belki prodüksiyonla alakalı bir durum, belki de ego... 

Albümdeki şarkılara kısaca göz atmak gerekirse: 

Skin o' My Teeth, Countdown to Extinction 'un açılış parçası. Davulun meydanı gitara bırakırken zile son vurulduğunda, zilin yaklaşık 6-7 saniye çınladığı girişine hasta olduğum şarkı. Dave 'in bir " wreck " diyişi vardır ki, kime küfrediyon diye sorası gelir insanın. " no escaping pain - you belong to me - clinging on to life - by the sin o'my teeth " dörtlüğünün tekrarında davul ve zil coşturur adamı. Nefis bir solosu vardır fakat benim kafam hep solonun arkasındaki ritm gitarın, riffin güzelliğine kayar. Birde finalde Dave " teeth " derken sesi gitarla birleşir ya teeeeeeeeeeee diye, nefistir.

Symphony of Destruction solosunda davul ritminin dönüşlerinin, kulaklarıma müstesna güzellikler yaşattığı parça. Bas gitarın şarkıya kattığı agresiflik / hırçınlık enfestir. Vokali harikadır. Girişteki koro destekli kısa senfoni, Wolfgang Amadeus Mozart 'dandır. Riffleri " dinleyene " basit, lakin etkileyici gelirken, vokalin ritmle birlikte yakaladığı melodi mis gibidir, Dave sesini iyi kullanır şarkıda. Bas gitarın doyurucu soundu, rifflerin de etkisini arttırırken, enfes ve eşsiz solo noktayı koyar. Ve; https://www.youtube.com/... girişteki mozart esintisi... 

Architecture of Aggression 'da 1:41 'e kadar her şey normal giderken, o anda ritmin değişmesiyle çok acayip! riffler duyduğumuz, zillerin göz yaşartıcı bomba etkisi yarattığı ve nefis bir solonun olduğu bölüm dinlenir. Geniş anlamda şarkının özeti böyle olmakla birlikte : 
Sert bir riffle başlayan, lakin vokal tekniği nedeniyle yumuşak inişe geçen, vokal sertleşince de davul nedeniyle sakinleşen, ilk solosu kısa olduğu için tat aldırmayan, ikinci bölümünde işleri rayına koyan, ardından durmadan ritm değiştirip 1:41 deki o efsane bölüme yer açan şarkı, sonrasında gitar - bas gitar şov olarak devam ediyor solo sonrası sözler girene kadar. Marty 'nin ikinci solosu oldukça iyi olmakla birlikte, dave 'de ara ara düşük volümde harika bir ses rengi yakalıyor şarkıda. 

Foreclosure of a Dream, içinde Dave 'in " untill all is lost - foreclosure of a dream " kısmını nefis söylediği bir nakarat barındırır. İlk nakarat girene kadar akustik başlangıcıyla yavaş yavaş giden şarkı, nakarat ile birlikte enfes bir riffe kavuşur. İlk iki nakarat arasında yer alan bölümde Dave sözleri bir sakin, bir agresif söylerken sesi, hele de sakin söylediği anlarda çok güzeldir. Biraz Slash tarzı kısa bir solocukdan sonra, sözler, ve ardından inanılmaz güzel bir Marty Friedman solosu gelir. Şarkının en tatlı tarafı rifflerde yakalanan müthiş melodi ve solocuk dediğim gitar numarasından sonra gelen şaşırtıcı ritimdir.

Sweating Bullets 'da ne zamaki üçüncü dakika civarı ritm ve riffler değişip kısa bir süre sertleşiyor ve parça, sıkıcılıktan kurtuluyor. bunun dışında ilginç ritmi ve Dave 'in eşsiz vokaliyle durumu kotaran bir şarkı. bir kaç net davul atağı dışında, akılda kalıcı, etkileyici bir solosu da yok ne yazık ki bana göre. Amma velakin, dediğim gibi, ritm ve vokal, yetiyor da artıyor güzellemeye. 

This Was My Life 'ın dikkatten kaçmaması gereken bir kaç noktası var. Birincisi, ilk dörtlükten sonra Dave 'in sesinin inceldikçe aldığı renk ve sözleri söyleme biçimi. Özellikle de ikinci dörtlükte " there's something wrong with me - there's something wrong with you " dizeleri. bu dizelerle başlayan dörtlükte yakaladığı vokal melodisi, kelimeleri söyleme tarzı ve ses tonu gerçekten enfes. Kendisinin zaten nevi şahsına münhasır şarkı söyleme tarzı var, ki buralarda tavan yapıyor ve ara ara eğlenceli oluyor. Misal, " payback are a bitch " derken orospunun üstüne öyle bir basıyor ki, hırsını anlıyorsunuz. Veya son dörtlükte " in our life there's if " derken, if 'i öyle bir vurguluyor ki, peltek mi diye düşünüyorsunuz. i-i-i-if... 
Şarkını bir diğer güzel tarafı da akılda kalacak şekilde matematiğe dökülmüş sözleri. Dörtlüklerde cümleler " it was - there is - this was - now there's - in our " kelimeleri ile başlıyor, bu da şarkının akılda kalıcılığını, hiç olmadı tekrarında kolayca söylenmesini sağlıyor. Bir de arada kimsenin Dave gibi söyleyemeyeceğine inandığım " hey " çemkirmesi var ki, buda şarkının unutulmayacak vokal melodilerinden birisi. Riffler şarkıyı mis gibi sürüklerken, bence mükemmel bir solo atılmış şarkının sonunda, ki duyduğum en yaratıcı sololar arasında yer alıyor diyebilirim. Ha efsane değil, lakin mis... Davul ve bas gitar sadece işini yaptığı için, kompleks bir şarkı halini alıp adını altın harflerle yazdıramıyor belki tarihe ama vokal tekniği, melodisi ve gitarları ile eşsiz bir dinleme tecrübesi this was my life. 

Countdown to Extinction " all 're gone, all but one " diyerek başlayıp, countdown to extinction diye tamamlanan, yanlışım yoksa şarkıda üç tekrar yapıldığı bölümlerde, arkada duyduğum gitar melodisine her dinlediğimde dikkat kesilip, sanki ilk kez duyuyormuşum gibi her seferinde de hayran olduğum, o ne güzel bir melodidir diye düşündüğüm şarkıdır. Aynı nakaratta " nowhere to run " der ya Dave, ben hayatımda " run " kelimesinin böyle güzel söylenebildiğini bilmezdim. Epik solosu ve nwobh ruhlu gitar ritmleri ile tek eksiği, gösterişsiz çalan davulun yapmadıkları. Gösterişsiz derken, daha 2 yıl önce, bir önce ki albüm Rust in Peace 'de Menza 'nın yaptıklarını duyduktan sonra hayıflanıyor insan, " derdin ne be adam " diyor. potansiyeli bilip, bunu duyamamak can sıkıcı.
Bu şarkını solosunu ikinci yada üçüncü dinleyişimde apartmanın kapısından çıkıyordum tam. Öyle bir dokundu ki ruhuma, öyle pis gaza getirdi ki beni, kendimi Rohan 'ın kapılarından at üstünde cenge çıkan Theoden, Erebor 'dan beş ordular savaşına ölüme yürüyen vakur Thorin gibi hissettim. Şöyle kapıyı iki elimle itip dışa doğru, ağır adımlarla, kral gibi, başı dik çıkıp ortalığı yıkasım geldi işte tam duyduğum anda soloyu. Oysa ki bildiğin alüminyum kapı lan, pompası falan var hatta, tek kanatta sabit, istesem o etkiyi veremem zaten. Lakin sözün özü, böyle de epik bir solodur benim adıma. 

High Speed Dirt davul sayesinde aslında albümün en kompleks parçalarından birisi, ve en eğlencelisi bana göre. En azından üç kere temiz duyulan ve uzun sayılabilecek atakları var, ve bunlar ortamı şenlendiriyor dinlerken. Dave 'de, özellikle başlarda gene kendine has tarzıyla kullandığı sesiyle eğlenceyi katlıyor. 
Şarkıda üç solo var yanlışım yoksa. Ancak asıl bomba Marty 'nin solo. Dave 'in son solo da iyi olmakla birlikte, Marty 'nin yakaladığı o akustik, o melodi gerçekten inanılmaz bir kısa müzik ziyafeti (3:25 - 3:35). İlk solo parçanın hızına - gerçekten hızlı bir şarkı, hikayesini destekliyor yani - hizmet ederken şarkının karakterini tamamlıyor. Davulun özellikle ritmi kestiği anlarda yaptığı ataklar keyfi arttırırken, şarkının en eğlenceli! tarafı, biterken duyduğumuz, merhumun yere çakılma efekti! 

Psychotron, Metallica 'nın arkasında bıraktığı, lakin Megadeth ile golden era 'sında paylaştıkları trash metal günlerine nanik çeken girişi, harika riffleri ve Dave 'in hırıltılı vokali ile etkileyici dalar başlangıçta. 
Dave 'in " part bionic " diye başladığı nekaratlarda vokali gene çekicidir. Araya serpiştirilmiş kısa solocuklar şarkıyı zenginleştirir. Ana solo için iyi yada kötü diyememekle birlikte, bu bağlamda şarkının, nakartın ilk tekrarından sonra aldığı hali şöyle açıklayabilirim : 
Nakarat dışında sözlerin üç yada dört dizesi söyleniyor, sonra araya bir solocuk serpiştiriliyor, ardından sözler devam ediyor ve o nefis nakarat tekrar giriyor iki, üç bilemedin dört kez. İşte o araya serpiştirilen solocuklar, ana solosu konusunda kararsız kaldığım ( var mıydı ki solo?) şarkıya güzellik katan etken. 

Captive Honour, bitişinde yer alan gitar sololarında Dave ve Marty 'nin bir nevi sidik yarışına girdiği, muhteşem rifflerin yer aldığı, Dave 'in vokal tarzıyla top yaptığı ve bunu yaparken de tüyleri gerçek anlamda diken diken ettiği şarkıdır. İlk olarak " oh you 're god " cümlesini söylediği anda tüyler başkaldırır birdenbire, bir daha da hiç inmez şarkı boyunca hem Dave 'in vokali sayesinde, hemde şarkının hikayesi nedeniyle. 
Nefis bir şarkı olmasının bir nedeni de, benim bu albümde bir türlü ısınamadığım davulun, albüm standardı üzerinde ki zenginliğidir. 
Şarkının sonlarında yer alan sololarda, insanın yüzünde istemsizce bir sırıtma olur elbetteki başta da değindiğim sidik yarışı ve soloların - hele de marty 'nin solo - güzelliği nedeniyle. 
Tekrar eklemek gerekirse, günün birinde Dave Mustaine tarzı vokal 101 diye bir ders konursa, ilk derste işlenecek şarkılardan birisi bu olacaktır. 

Ashes in Your Mouth son şarkı olmasından mıdır nedir, sanki albümün yapıldığı yıllara, o albüme ait değilmiş gibidir. 
Şarkının güzel detaylarından birisi, sözlerin arkadan kısık kısık yankılanmasıdır. Sanıyorum iyi bir ses sistemi veya kulaklıkla dikkatli dinlenirse fark edilecek bu detayla birlikte eşsiz gitar ve davul partisyonları kadar, kazık riffleri de parçayı muhteşem kılıyor. kompozisyon o kadar başarılı ki, bunu örnekliyebilecek tek tanım Dream Theater olacaktır. 
Marty 'nin senfonik soloları tek kelimeyle onur kırıcı. Şarkı öyle muhteşem, kompleks bir kompozisyon, öyle enfes bir senfoni ki, trash 'in en baba parçalarından birisi deseniz, ses çıkaracak kimseyi bulamazsınız. Şarkının kalitesini kelimelerle ifade etmenin imkanı yok aslında. 
Albümün büyük bir bölümünde düz ve gösterişsiz çalıyor dediğim davul dahi, şarkı boyunca bana lafımı yedirirken, asıl intikamını şarkının sonunda " kafama kafama " vurarak alıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder