14 Temmuz 2015 Salı

ALIEN: RESURRECTION

Alien Quadrilogy


Dörtlemenin Jean-Pierre Jeunet tarafından yönetilen dördüncü filmi. 

Serinin alt metninde genel hatları ile belli aslında. Üreme, bu paralelde doğurganlığın kadın - erkek arasındaki paylaşımı ve özellikle ilk filmde bu minvalde kabul görmüş ön yargılara müdahale ve buna verilen göndermeler, şirket referansı ile sistem eleştirisi ve üçüncü filmde ayyuka çıkan yaratılış - yaratıcı yani din referansları. 

Dördüncü filmde farklı bir işleyişe sahip değil alt metinlerinde. Ancak, bunu yaparken kendine seçtiği yok, diğerlerinden farklı. İlk filmde, şirketle özdeşleştirebileceğimiz veya onun yansıması olarak kabul edebileceğimiz, hatta bir noktada android ve xenomorph 'un varlığına neden olarak görebileceğimiz geminin, daha doğrusu "mother" ın burada aldığı isim "father". Bu filmin genel kabul görmüş mizah anlayışının getirdiği basit bir gönderme mi, yoksa bilinçli bir tercih mi anlayabilmek ilk etapta zor bana kalırsa. Aslolan şu ki, filmin kabul edebileceğimiz en önemli yanı Ripley 'in klonlanması neticesinde, üremeye dair önceki tüm referanslara bir çözüm getirilmiş... Ve aslında bu yolla daha önce karşılaştığımız ve bazılarına muhafazakar kabuller diyebileciğimiz söylemler etkisini yitirmiş durumda. Bu, aslında son derece dehşet verici bir konu olabilecekken, filmin mizahi yaklaşımı, klonlanmanın insanoğlunun tek tipleştirilmesine evrilebileceği tespitini bize yaptırmıyor. Evet, Ripley 'in başarısız girişimleri gördüğünde düştüğü dehşet bize bazı fikirler veriyor bununla ilgili ama etkisi çok az sürüyor. Ripley 'in kendi klonlarını gördüğünde insani vasıflara sahip olduğunu bize hatırlatması -hüzün, öfke gibi- ve belkide korkması, belki aynı dehşete düşmemizi amaç edinmiş olabilir, hatta Ripley 'in  bu duyguları sadece kendi türünden olanlara karşı hissetmesi, insanlara karşı ise, uzun süre aynı alaycı tavrı devam ettirmesi de, yabancı olana karşı hissettiğimiz soğuk tavrında bir kabulu olabilir. 

Filmin en negatif yönü özellikle Ripley 'in tavırlarında gördüğümüz alaycı tavrı. Filmin sahip olduğu bu espri anlayışı, yarattığı muhteşem atmosferin, görselliğin önüne geçiyor. Cyberpunk 'a kayan muhteşem bir atmosfer, yeşil tonların hakim olduğu eşsiz bir görsellik var filmde. Delicatessen 'den aşina olduğumuz bu görsellik, özellikle yakın çekimlerin kamera açılarına da yansımış durumda. İzleyenin alışık olmadığı bu açılar, karakterleri yabancılaştırmakla birlikte, görselliğe de eşsiz bir katkı yapıyor. 

Ripley 'in bir klon olmasına rağmen, özellikle kendi türüyle karşılaştığında düştüğü dehşetten hareketle insani yönünü de görüyor olmamıza yapılan bir başka katkı da, diğer klonları yaktıktan sonra Ron Perlman 'ın bu yaptığı karşısında "kadınsal bir şey herhalde" tespiti. Tüm bu klonları, Ripley 'den küretaj yaparcasına çıkartılan yaratığı ve hatta gemide yer alan ana kraliçeyi, yumurtaları düşününce, aslında bu mekanik üreme ilişkisinde "father" ın nereye konduğunu anlamak biraz daha kolay olabiliyor. 

Serinin, bildiğimiz tüm bu anne - baba kavramına yapmaya çalıştığı dokundurmaların en dehşet vericisi de gene Ripley 'den geliyor, ki "father" kavramıyla değerlendirdiğimiz de, taşların yerine oturtulması olarak da görebiliriz bunu izleyen adına. 
-Purvis: Sen kimsin ?
-Ripley: Canavarın annesiyim 
Filmin, özellikle de Ripley 'in sahip olduğu bu alaycı tavrın aslında tüm bu karşılaşılan kısır döngü kıvamındaki çaresizliğin bir çözümü olmaması ile de ilişkisi var diyebiliriz. Şirketin sürekli mükemmel organizmaya sahip olma isteğinin, sonucu aynı kapıya çıkan filmlere neden olması Ripley 'in tavırlarında gördüğümüz boş vermişliğin de kaynağı belki : 
Johner: Hey, Ripley. duydum ki daha öncede bu şeylerle karşılaştığında koşmuşsun
Ripley: Doğru
Johner: Wow, peki ne yaptın?
Ripley: Öldüm.
Tüm kısır döngüye rağmen bu filmin seriye kattığı mizahi havayı bir yana bırakırsak, müthiş bir görsellik kattığı yadsınamaz. Derin mevzulara yaklaşımı biraz yüzeysel olsa ve elindeki klonlama teknolojisinin dehşetinden tek bir sahne dışında çok iyi faydalanmasa da, xenomorph 'ların ana rahminden çıkışına ( belkide filmin başında Ripley'den çıkışına) benzetebileceğimiz muhteşem bir su altı sahnesi var. Ekip su altında giderken, nefis bir estetikle arkalarından onları takip eden xenomorphlarla birlikte hepsi de aslında hedefe yönelmiş spermlere benziyor, ki sudan çıkmaya çalıştıklarında karşılaştıkları yaratıkların yüzeyde bıraktığı zarımsı tabaka da gene doğum anında yırtılan keseye benzemekte ve ekip, yüzeye ulaştıklarında da diyebiliriz ki bu, bir doğuşu simgeliyor. Filmin sonunda gördüğümüz yaratığın, geminin penceresindeki minicik bir delikten uzaya parça parça savrulmasının da bir kürtaj gibi sahnelendiğini söyleyebiliriz ki, bunu yapanların da bir android ve klon olması da başka bir ironi. 

Sürekli tekrar ettiğim mizahi hava filmin izlenişine ne kadar pozitif etki yapıyor kuşkulu, benim açımdan o noktada sıkıntı var, ancak anlattıkları etkileyici ve o muhteşem görsellikle birleştirildiğinde, Ripley 'in abartılı hareketlerine rağmen etkisi yadsınamaz. serinin birazda yabancı olana karşı duyduğumuz korkular üzerinden hareket ettiği gerçeği etkisi bu filmde her ne kadar farklı bir hal almaya başlasa da, özellikle Ripley 'in bu noktada gösterdiği tavırda bizim bu içgüdüsel korku karşısında aldığımız tavrı net şekilde gözler önüne seriyor...
(ripley, call 'ın android olduğunu anladıktan sonra):
-Bilmeliydim. hiç bir insan, bu denli insancıl değil...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder