9 Temmuz 2015 Perşembe

AUSTIN POWERS: THE SPY WHO SHAGGED ME


Mike Myers 'ın ajan filmlerine göndermeler yapıp kafa açtığı Austin Powers üçlemesinin ikinci filmi. Nedense kahkahalarla gülmesem de hafif naif bir hava bulduğumdan senede bir tur atarım bu üçlemeyle, eğlenceli filmlerdir. Geçenlerde Cnbc-e 'de denk geldim gene, oturup izledim... 

Olay Powers 'ın mojosunun ( libido ) Dr. Evil tarafından çalınması ve adını " The Alan Parsons Project " koyduğu projesi etrafında şekilleniyor ! İsim seçiminde elbetteki Dr. Evil bilinçli değil grubun adını daha önce duymadığı için, göndermeyi gözümüze sokansa oğlu Scott oluyor. 

Filmin anti klişe timi üyesi, dengeleyici unsuru Seth Green 'ın Scott karakteri, ki mojonun çalınmasına verdiği tepki de, filmin arkasına aldığı absürdlüğü gün yüzüne çıkarıyor. Dr. Evil bir zaman makinesi yapmış.Elinizde zaman makinesi varken, neden gidip direk Powers 'ın icabına bakmayasınız ki ? Ama yok, Dr. Evil böyle bir karakter işte, zamanda geriye gidip Powers 'ın mojosunu çalmayı amaçlıyor. bu saçma plana tek tepki verende Scott. Dediğim gibi, filmin anti klişe üyesi işte. 

Mojo önemli tabi Powers için, kadınlara yaklaşımı, kendisine ateş açıldığında bir kadını kendisine siper edecek seviyede çünkü. 

Film 1999 yapımı, 16 sene geçmiş yani. O yıllarda Türkiye 'de Starbucks var mıydı hatırlamıyorum. Ama Starbucks ile ilgilide Dr. Evil 'a "yatırım yapalım " önerisi geliyor misal. Zaman makinesi varken değerlendirmek iyi olabilirmiş. Böyle göndermeler var filmde, yakaladıkça ilgisi artıyor insanın izlerken bir anlığına olsa da... 

Powers egoları tavan yapmış, soğuk ve anlaşılmaz saçma sapan esprileri olan bir adam. Ama bir şekilde ikonik bir karakter işte. Egolar tavan, yatağının başında, Warhol 'un Marilyn Monroe 'yu resmettiği o meşhur dörde bölünmüş ( dört renkli ) kareli tablonun kendisine uyarlanmış hali var. Aslında birazda filmin ayrıntıya verdiği önem gibi de görülebilir, az buçuk altmışlara dönüşte kıyafetler ve renklerin kullanımı vb. filmi canlı tutan etken yapılan göndermelerle birlikte.

Will Farrel 'da var filmde, tam da ona yakışan bir karakteri oynuyor, Mustafa. Fesli, kızarmış tenli arkadaş. Filmde aklıma kazınan en absürd! espride onun olduğu sahneden çıkıyor. Mustafa fes takıyor. İngilizce 'de face - fes okunuşu benzer olunca, Powers 'ın " i remember ur face " esprisi; bilinçli olarak kendisi de kelime esprisi yaptığını tekrar edince iğreti bir komedi çıkmış bence ortaya. Tüm film böyle işte, kötü kelime esprileri vb... Ama Powers 'ın karakterine yapışmış, bilinçli bir seçim olduğu için kabulleniyor insan. Çoğu zaman en sıkıcı karakter Powers gibi düşünüyorum serinin filmlerini izlerken. Ama bir şekilde ( Myers etkisi sanırım ) onu da benimsiyor insan. 

The Alan Parsons Project gibi kör göze parmak göndermeler var filmde. Mesela Dr. Evil ayın adını değiştirmeyi istiyor, seçtiği isimde " Death Star ". bu Star Wars göndermesi filmin sonlarında gene karşımıza çıkıyor, astronot kıyafeti giymiş Dr. Evil 'in kafaya taktığı fanusdan çıkan " kıhhh " melodili nefesi, Powers 'a " Austin, i am your father " demesi falan. Veya gene Dr. Evil 'ın dünya maketini havada sektirdiği sahne, evet Chaplin 'in the Great Dictator (1940) filmine açık bir selam. 

Filmin bir de efsane çadır sahnesi var. Sadece bu sahne bile, absürtlüğün anlaşılması için yeterli olur aslında. Kolay değil birisinin kıçından şemsiye ve fare çıktığını görmek ! 

Kıssadan hisse, kahkahalarla gülünmese de, detaylı ve özenli bir film serisi Austin Powers, eğlendiriyor ve bunu izleyeni bir saniye bile sıkmadan yapıyor, çünkü sadece Powers değil, yan karakterler de en az onun kadar ( hatta Dr. Evil, Scott gibi karakterler ondan daha çok ) orijinal...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder