8 Temmuz 2015 Çarşamba

ALIEN

Alien Quadrilogy


1979 tarihli Ridley Scott filmi. tarihin belki de en iyi " gerilim " filmlerinden birisi. 

Nostromo 'nun, her 12 saniyede bir tekrarlanan ses nedeniyle mürettebatı rotanın yarısında uyandırmasıyla başlayan, neredeyse film boyunca hiç bir şey göstermeden, konuşmadan ve müzik çalmadan insan sinemada nasıl gerdiriliri gösteren başyapıt. Alien 'ı ilk gördüğümüzde filmin bir saati dolmuş oluyor, ikinci görüşümüzde de belki üzerine bir 15-20 dakika daha geçiyor neredeyse. 

Scott 'un başarısı muhtemelen mekanları gerilimin ana etmeni olarak kullanması. Nostromo 'nun içinde havalandırmadan çıkan o ses çoğu sahnede müzik kullanımına bile gerek bırakmadan tempoyla uyumlu şekilde tedirginliği, tekinsizliği arttırarak insanı geriyor. Veya Ripley 'in topuklamaya çalıştığı sahnelerde sürekli çalan sirenler, yanıp sönen ışıklar, patlayan borulardan çıkan buharlar aksiyona çalan heyecanı körüklüyor. Müziğin etkisi ise minimumda. Yani konsantrasyonu ayakta tutan Alien 'ı göremememizin verdiği tedirginlik ve geminin yarattığı tekinsiz atmosfer. Misal, Kane 'in yumurtaları bulduğu bölümde, o tekinsiz ve bilinmezlikle dolu mekanda zaten ne olacak diye bekliyorsunuz istemsizce. Ortam o kadar iyi hazırlanmış ki buna, adeta Kane 'in " başına gelecekleri " ( buradaki ironiyi hatırlayan olur belki ) biliyorsunuz. Ancak bu hazırlık fayda etmiyor ve bum... Filmin minimum müzik - diyalog olan sahnelerde en büyük numaralarından birisi de sahnelerde sizi korkutan ani patlamalar. 

Sevimli yaratığımızın baba rahmine girmesiyle birlikte, kuralları koyan Mother 'ın uzantısı olarak görebileceğimiz Ash 'ın, yaratığımızı tanımlarken sonunda ahlak kelamını ettiği tanımını değerlendirirken, aslında "alien" ı yaratık olarak değilde, diğer manada yani "yabancı" olarak okumakta da fayda var. 
(yaratığı kast ederek) ...hayranlık duyuyorum. Doğallığına hayranlık duyuyorum. Sağ kalmaya kararlı, vicdan, pişmanlık ya da ahlak kuruntularından arınmış. (bir androidden mükemmeliğin tanımı)
Burada bahsettiğimiz mükemmeliğin, ahlakla ilişkisinde, sistemin sahibi kimliksiz "Mother" ın mürettabatı gözden çıkarılabilir gördüğü kapitalist ahlak anlayışında da görebiliyoruz. Bize göre kusurlu iken, Ash, onun üzerinde bulunan Mother ve mükemmelliğin tanımı Alien. Diğer taraftaysa aslında ne olduğunu (bile) bilmedikleri bir " yabancıdan " korkan gemi mürettebatı. Bu vurgu, aslında izleyiciye de yapılmış durumda. Belirttiğim gibi neredeyse 1 saat boyunca doğru düzgün karşılaşmıyoruz yaratığımızla, ne olduğunu göremiyoruz, bilemiyoruz... 

Ash 'in (bir yerde Mother 'ında tabi) ahlak tanımıyla, insanoğlunun ahlak anlayışı arasında temel farkın en net oraya çıktığı an ise, Ripley 'in tüm itirazına rağmen, yaratığın gemiye girmesine neden olan durum, yani Kane 'in gemiye alınması. Ripley, buna karşı çıktığı için mürettebattan tepki görüp hemcinsinden tokat yerken, bu aslında kimseyi geride bırakmama düsturunun, yani insani bir duygunun ve ahlak anlayışımızın da dışa vurumu. Kimseyi geride bırakmıyoruz, buraya kadar tamam, ancak bu sahnelerde otoritesine karşı gelinen, hatta hemcinsi tarafından tokatlanan; lakin ipleri eline alması gerektiğinde 180 derecelik dönüşle eli sliahlı, maskülen bir askere dönüşen Ripley oluyor, ahlaki sorumluluk hissinden Ripley'i tokatlayan Lambert ise salya sümük. Filmin sonunda kurtulansa, erkekten doğma Alien'ı öldüren kadın asker Ripley.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder