13 Temmuz 2015 Pazartesi

LOUDER THAN HELL

MANOWAR


Adının aksine çok gürültülü olmayan, ve biraz basit kaçan, 1996 çıkışlı Manowar albümü. Arkasında bıraktığı Kings of Metal ve The Triumph of Steel ‘den bir gömlek aşağıda, (aslında son derece kompleks yapısıyla, konsept bir albüm olan The Triumph of Steel ile karşılaştırmak bile hakaret olur diye düşünüyorum) muhtemelen sound olarak çok uzak görünse de Fighting the World ile aynı kulvarda bir albüm. Şahsen, özellikle The Triumph of Steel ‘de ki kadro korunabilse imiş, çok daha iyi, çok daha kompleks bir albüm ortaya çıkabilirmiş diye düşünüyorum. 

Logan ‘ın çaldığı ilk albüm, etkisini hissettiriyor, benim açımdan kötü yönde ancak. Colombus ‘un da geri dönmesi ile, gene benim açımdan Manowar tarihinin en basit halkalarından birisi ortaya çıkmış müzikal anlamda. Şarkıları kurtaran ana etken elbette ki Eric Adams, ancak o bile belkide tüm albümler içinde en kolaya kaçtığı işi yapmış. Gene de, şarkılardan vokali çıkarttığınızda, elde kalan pek tatmin edici olmayacaktır diye düşünüyorum. Ha iyi yanı yok mu albümün? Var elbetteki, son derece basit ritmler ve rifler, şarkıları kolay dinlenir ve akılda kalır yapıyor. Return of the Warlords ve özellikle de Brothers of Metal de albümün iyileri. 

Şarkılara göz atmak gerekirse; 

Return of the Warlords başından sonuna kirli vokalin nefis, solonun güzel, özellikle soloda kendini iyice belli etmeye başlayan bas gitarında daha bir güzel çaldığı şarkı. 

Brothers of Metal muhteşem bir marş olmakla birlikte, De Maio adamın beynine beynine vuruyor gene. Koro kullanımı, bir önceki albüm olan Kings of Metal 'i çağrıştırmakla birlikte, çok derinlerden gelen bir scream melodisi vardır ki, şarkıyı sevmek için yeterlidir. Bas gitar gene etkisini hissettirir güzelliğiyle. 

The Gods Made Heavy Metal davulun son derece temiz ve basit ritmine kendinizi kaptırdığınız, kirli vokalin gene etkileyici olduğu lakin hız manyağı Logan 'ın attığı soloyu başarısız bulduğum bir şarkı. 

Courage en sevdiğim Manowar balladlarından birisi, ki pek sevmem Manowar ‘ın bu tip şarkılarını. Tertemiz bir vokal, klavye ve bas gitar... Nefis. 

Number 1 çok basit, hızlı, akılda kalıcı ve güzle bir ritm üzerinde giden parça ve vokalle etkileyici oluyor elbetteki. Tüm basitliğine rağmen, ritmdeki güzellik ve vokal melodisi ile benim için standartların biraz üzerinde bir şarkı. Etkileyici bir solosu olmasa da, özellikle sonlarda tutturulan gitar melodileri çok güzel. Davulun gösterişsiz, basit soundunu dolduran ise bas gitar. Kirli vokalin güzelliği, kompleks olmayan bu şarkıyı ayakta tutan yegane etken. 

Outlaw hızlı ve gürültülü bir şarkı iken, gene vokalin gücüyle ayağa kalkıyor. 

King, ballad olarak başlamakla birlikte, şarkının güzelleştiği yer orkestranın yerini davul ve gitara bıraktığı, yani hızlandığı bölüm. Davul gene Fighting the World günlerine dönmüş, üzerine bir şey koyamamış, son derece basit gitar riffleri üzerine kurulmuş olsa da, parçayı dinlenebilir kılan taraf da bu basitlik aslında. Eric Adams aslında Manowar dinlemek için yeterli sebep, bu parçada da durum değişmiyor. Aslında şarkıda, davul gibi Fighting the World günlerinden kalma, bunu da en çok koronun girdiği nakaratta hissettiriyor. Sözlerde de Fighting the World ile arasındaki organik bağı duyacaksınız zaten. Bas, şarkıyı güzelleştiren etkenlerden. Kıssadan hisseye, aslında dijital olarak araya serpiştirilmiş vokaller olmasa, çekilmez bir parça olabilirmiş. 

Today is a Good Day to Die, feci karizmatik ismi dışında pek bir numarası olmayan, ara ara gitar tınılarının güzelleştirdiği güçlü bir enstrümantal. 

My Spirit Lives On, Logan 'ın hızlı çalayım da ruhsuz olduğum anlaşılmasın kontenjanından albüme soktuğu, ağır olacak ama bir hilkat garibesi. 

The Power, gene basit ancak sevdiğim rifflerle başlayan, hızlı fakat gürültüsüz bir şarkı. Vokalin gene her türlü güzelliği yaşattığı, basit davula çok güzel bir bas gitarın ve güzel gitar tınılarının eşlik ettiği, hızlı fakat şarkının ruhuna uygun soloların olduğu bir şarkı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder