MANCHESTER TARİHİNİ BAŞTAN YAZAN İSKOÇ
Manchester United başında 1500 maça çıkmış... O maçla birlikte de hem Manchester United'a hem de futbola veda etmiş. Lakin o veda maçı da efsaneye yakışır cinsten; 5-5 biten West Bromwich maçı.
Maç hem Ferguson'un veda maçı, hem 1500. maçı, hem de Premier Lig tarihinin 5-5 biten ilk maçı olması açısından da ilginç. Deplasmanda 5-2 önde götürdükleri maçta, o zamanlar West Bromwich'da kiralık oynayan Romelu Lukaku hat trick yapıyor, maç berabere bitiyor. Aynı Lukaku bir dönem Man Utd. kadrosunda da yer almış ve gol atamadığı için sıkça eleştirilmişti. Lukaku'nun Man Utd. öncesi durağı ise Everton takımı. Everton aynı zamanda Ferguson'dan sonra Man Utd. teknik direktörü olmuş David Moyes'un da eski takımı. Böyle böyle anlatılacak boş beleş hikayeleri de var yani maçın arkasına bağlayabileceğimiz.
Futbol dışında üç takıntısı var Ferguson'un; Atlar, şarap ve JFK suikasti. İlk ikisini anlayabiliyorum, ki sanıyorum yaklaşık 50 ata ortakmış. Kendisini fazla abartmadan iyi şaraptan anladığını da söylüyor. Ancak JFK suikastine olan ilgisi bana enteresan geldi. Bir İskoç'un, ABD başkanına olan takıntısı Kennedey'nin sağlık sorunlarına, arkasından çevrilen dolaplara ve 3 yıllık kısa görev süresine rağmen gerçekten de o zamanlar dünyayı pozitif anlamda etkilemiş olduğunu düşündürüyor.
Kitaplığının en önemli bölümünü dünya liderleriyle ilgili kitapların oluşturduğu bilgisi onu dünyanın en önemli teknik direktörlerinden birisi yapan insan ilişkilerindeki ve yıldızları yönetmedeki ustalığı, yani liderlik vasıfları düşünülünce hiç de garip gelmiyor. Öyle ki Tony Blair başbakan olduğunda Gordon Brown'dan kurtulma konusunda (her ne kadar Ferguson "superstarlar ile nasıl baş ettiğine" dair sorduğa soruya genel bir cevap verip Gordon Brown'ın isminin geçmediğini belirtse de) Alex Ferguson'dan fikir istediğini yazmış biyografisinde. (o sıralar Gordon Brown, Ferguson'un komşusuymuş bu arada.)
"İşimin en önemli unsuru hakimiyettir. Hakimiyetini tehdit etmeye başladıkları anda onlardan kurtulman gerekir....kullanmak istediğiniz takdirde güç işinize yarar ama bunun çoğunlukla işçi sınıfından gelen futbolcular arasında ses getireceğini sanmıyorum. Lakin benim hedefim hakimiyet sağlamaktı. İstediğim takdirde gücümü kullanabilirdim ve kullandım da fakat United'da benim ulaştığım mevkiye ulaştığınız zaman güç de kendiliğinden gelir. O tür bir işte verdiğiniz önemli kararlar dışarıdan bakıldığında genellikle güç gösterisi gibi görünür, oysa işin aslı hakimiyet sağlamakla alakalıdır."
YOLU TÜRKİYE'DEN GEÇEN YILDIZLAR
Alex Ferguson değirmeninden geçmiş futbolcular arasında Türkiye'de de forma giymiş olanlar olması şaşırtıcı değil tabi de insanın özellikle de kendi taraftarı olduğu kulüpte oynamış bir oyuncu hakkında Ferguson gibi bir futbol adamından olumlu yorum gelince daha bir ilgi çekici oluyor.
Dirk Kuyt mesela Man. Utd. forması giymese dahi Ferguson tarafından takdir edilmiş hatta kendilerini sıkıntıya sokan Liverpool takımı futbolcuları arasında "en dürüst olanlardan birisi" diyerek işaret ettiği oyunculardan. Bizim de bitmek bilmeyen enerjisiyle tanıdığımız Kuyt, Ferguson tarafından da "takıma, boyu 1,88 iken gelip 1,73 olarak ayrıldığına eminim çünkü bacakları koşmaktan kesilmiş olmalıydı" diye tanımlanmış.
Gene Fenerbahçe forması giymiş ve kısa zamanda taraftarın hafızasında yer etmiş Portekizli oyuncu Nani de Alex Ferguson'un tekniği, mental ve fiziksel özellikleriyle takdirini kazanmış oyunculardan birisi. Man Utd. forması giydiği dönemde Nani'nin içten içe Ronaldo'nun gölgesinde kaldığını yazdığı biyografisindeki satırları okurken anlıyorsunuz. Nani'nin başrolünde olduğu bir kırmızı kart pozisyonu nedeniyle türk hakemlerden Cüneyt Çakır da Alex Ferguson'un aklında yer edinmiş isimlerden birisi bu arada. 2013 senesinde Real Madrid'e kaybettikleri şampiyonlar ligi maçında Çakır'ın Nani'ye gösterdiği ve haksız bulduğu kırmızı kartı da hala unutamamış Ferguson.
"...futbol için harika bir içgüdüye sahipti. Topu iki ayağıyla kontrol edebiliyor, iyi kafa vuruyordu. Fiziki kuvvetiyle öne çıkıyordu. iyi orta yapıp şut çekiyordu. Bütün bu yeteneklere sahip bir futbolcu aldığınızda marifet bunları belli bir düzene sokmaktır. Biraz dağınıktı ve daha istikrarlı olması lazımdı. Ronaldo'nun gölgesinde kalması kaçınılmazdı çünkü Portekiz'den gelen bir kanat oyuncusu olarak bazı nitelikleri onunla aynıydı..."
Hatırladığı tüm futbolcular arasında bir isim var ki ama şaşırtıcı derecede önemli bir yere sahip Ferguson için; o da Robin Van Persie. |
Fenerbahçe taraftarının içinde kanayan yara olarak kalmış olan Van Persie'yi neredeyse Ronaldo, Eric Cantona gibi (cantona-esk gibi bir tabir kullanıyor hatta) oyuncularla aynı kefeye koyacak kadar beğeniyor Ferguson. Futbol zekası, tekniği ve fiziğiyle yere göğe sığdıramamış Van Persie'yi. Öyle ki, takıma ilk katıldığı dönemlerde saha içi liderliği verecek kadar değerli buluyor onu.
Van Persie ile ilgili bir diğer ufak detay da oyuncu Arsenal'den ayrılacağı dönem Man City'den de teklif alıyor ancak daha düşük bir ücret karşılığı Man Utd forması giymeyi tercih ediyor.
Yolu Türkiye'ye düşmüş bir başka Man. Utd. futbolcusu ise Beşiktaş formasını giymiş (daha doğrusu yan bağları kopunca çok kısa bir süre sonra İngiltere'ye geri dönmüş) Bebe. Portekizli oyuncu ile ilgili ilginç detaysa (muhtemelen Jose Mourinho'dan Real Madrid'in de oyuncuyla ilgilendiği tüyosunu alması nedeniyle acele etmek istemesi nedeniyle) Ferguson'un ondan "maçını izlemeden transfer ettiğim tek futbolcu" diye bahsediyor olması.
Kendisine iki kez İngiltere Milli Takımı teknik direktörlüğü teklif edilmiş. İlki 2001 senesinde Sven-Göran Eriksson'un göreve getirilmesinden önce, diğeri de Kevin Keegan'ın başta olduğu 1999 civarında. İkisinde de görevi kabul etmemiş, ki şöyle kafa buluyor durumla:
"Beni, bir iskoç'u o işi yaparken gözünüzde canlandırabiliyor musunuz? görevi kabul edip milli takımı alt sıralara düşüreceğime dair espri yapıp duruyordum. ingiltere dünya sıralamasında 150. olacak, 149.da iskoçya olacak diyordum."
Futbolcu sakatlıklarına, daha doğrusu kendi futbol oynadığı dönemler de dahil eski oyuncuların şimdikilere nazaran daha az veya daha kısa süreli sakatlık yaşamasına dair ilginç bir bakış açısı var.
"...çoğu yirmi yıl önceki futbolculara nazaran daha formda ve güçlü oldukları halde Premier Lig oyuncularının eski ligin oyuncularından sakatlığa daha fazla yatkın olmalarının nedenini tam olarak anlayamıyorum. Zemin kalitesinin, yüksek sakatlık oranı ile çok ilgili olduğunu düşünüyorum. gerçek şu ki en iyi statların çoğunun zeminleri, oyunu daha hızlı ve izlemesi daha zevkli hale getirmek için bilardo masası yüzeyi kadar pürüzsüz. Tabii bu futbolcuların düz bir zeminden ve yere sağlam basmaktan kaynaklanan bir güven kazanmalarına, topu daha uzun süre ayaklarında tutmalarına, daha hızlı ve sert mücadele etmelerine de olanak sağlıyor. Dolayısıyla futbolcuların çarpışma hızı, benim top oynadığım dönemden çok daha yüksek bir seviyeye ulaşmış durumda."
"...insanlara demir çubukla vurarak onlardan en iyi verimi alamazsınız. Bunu saygılarını kazanarak, onları zaferlere alıştırarak ve performanslarını geliştirebilecek yetenekleri olduğuna ikna ederek yapabilirsiniz. Bir terör saltanatıyla yöneterek başarısını sürdürebilen herhangi bir teknik direktör aklıma gelmiyor. İngilizcedeki en güçlü ifadenin 'aferin' olduğu söylenir. liderliğin büyük bölümü, insanların sahip olduklarını bilmedikleri %5'lik ekstra performansı ortaya çıkarmakla ilgilidir."
Yukarıdaki alıntıda bahsi geçen "terör saltanatı" sözü aklıma kısa vadede eşekten yarış atı çıkartan, antrenmanların efendisi Felix Magaht örneğini getirdi.
Futbolculuk yılları da aslında fena değil. Ibrox'da Glasgow Rangers'a 3 gol atan ilk futbolcu oluyor. Sonra yolu tek sezon için Glasgow'a düşüyor ama Celtic'le oynanan bir kupa finalinde az buçuk afaroz edilince ayrılıyor takımdan. Aslında gördüğü tepkinin ana sebebini eşinin Katolik olmasına bağlıyor biraz da. Celtic - Rangers çekişmesinin temelinde yatan Katolik - Protestan savaşını düşününce haklılık payı olduğunu görmemek elde değil. Sonrası Aberdeen teknik direktörlüğü ile gelen kupa galipleri kupası, İskoçya şampiyonluğu ve Man. Utd. yılları zaten. Teknik direktör olduğunda antrenman sahası bile olmayan Abeerden ile Bayern Munich ve finalde Real Madrid gibi takımları yenerek (kadroda teknik direktör olarak tanıdığımız Alex Mcleish ve bir dönem Man. Utd.'de de oynamış Gordon Strachan dışında bilindik isim yok aslında. Bir de Ferguson'un Man Utd'a giderken yanında götürdüğü ama pek başarılı olamayan kaleci Jim Leighton) kazandığı başarı da gerçekten etkileyici aslında.
Kaynaklar:
Never Give In, Leading, My Autobiograpy, The Class of 92
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder