30 Ocak 2022 Pazar

ERIC CANTONA

ADADA YABANCI FUTBOLCULARA BAKIŞI DEĞİŞTİRMİŞ ASİ FRANSIZ


"Futbol ortamı çok canımı sıkıyor. Stadyuma gelip maçları izleyen insanların hiçbir hassasiyeti, deliliği, düşünme yetisi yok. Bu ortamda istediğim hayatı yaşayamıyorum. bu yalnızca başka bir hayata, beklemekte olduğum başka bir hayata doğru bir adım atabilmek için yaptığım bir şey.

...futbol basit bir sanat. beni ilgilendiren şeyse yüksek sanat.

...resim yaptığımı herkes biliyor. ama başka tutkularım da var. ben yaratıcı bir sanatçının deliliğiyle yaşamak istiyorum. o sanatçının çektiği acılar ilgimi çekiyor. çünkü büyük sanatçılar hep yanlış anlaşılmışlardır"

Eric Cantona ya da ona takılan lakaplardan birisiyle yazmak gerekirse Canto, Katalan köklere sahip bir Sardinyalı aslında. O asi ve özgür ruhun temellerinde belki de damarlarında akan "Sardinya" ve "katalan" kanı yatıyor. Hayallerinden birisi günün birinde "Espanyol" takımının formasını giymek olmuş ama gerçekleşmemiş. Resimle fazlasıyla ilgili ve yazılanlara bakılırsa fena da resim yapmıyor ama yaptığı resimleri görmek zor; internette ufaktan arasam da bulamadım...

Provence'de Marsilya ve Nice gibi takımlara oyuncu yetiştirerek bir nevi pilot takım görevi gören Sports Olympique Caillolais'de başlamış futbol hikayesi. Yıl 1972, Canto 6 yaşındayken.

Ailesindeki üç kardeş de futbolla ilgilense de Jean-Marie iş adamı ve aralarında bir dönem Manchester United kalesini korumuş Fabian Barthez'in de olduğu bir dizi Fransız oyuncunun menajeri olarak devam etmiş hayatına. Diğer kardeş Joel ise Marseille, Rennais ve Antwerp gibi takımlarda oynamış.

Sedan'la Fransa kupası kazanmış, 1958 dünya kupasında Fransa kadrosunda bulunmuş. Cantona ortaokuldayken yolu onunla kesişmiş Celestin Oliver, Cantona'nın bir gün antrenmandan sonra koridorda İngilizce "kralım ben! kralım!" diye bağırdığını anlatıyor gülerek. İnsanlar daha sonra ona bu şekilde hitap etmeye başlamış zamanla. Lakaplarından birisi de King Eric...

Huzurlarınızda King Eric

"...kurallar yaratıcılığa mani olmamalıdır. O kuralları yıkmak ve sonuçlarına aldırmamak kuralların ötesini hayal edebilme yetisi olanların hakkıdır, hatta belki görevidir." 

Dışarıdan bakınca sanki futbolla arasında bir problem varmış gibi görünen hikayesinin arkasında belki de bu felsefe var. 

14 yaşındayken Olympique Marseille onu izlese de çok yavaş olduğu için transfer etmemiş.

FRANSA MİLLİ TAKIMI, TRANSFERLER, KAVGALAR ve FUTBOLA İLK VEDA

Fransa futbol federasyonu 1958 dünya kupasında alınan üçüncülük sonrası yaşanan başarısızlıklar nedeniyle yetenekli oyuncuları bulmak için bölgesel turnuva ve maçlar düzenlemeye başlamış. Bu maçlardan birisinde Guy Roux yönetiminde yeni yeni başarılar kazanmaya başlayan Auxerre tarafından keşfedilmiş. Onun yeteneklerini keşfeden diğer takım da aynı yıllarda kurulmuş olsalar da Auxerre'e göre çok daha başarılı olan OGC Nice kulübü. Ancak Cantona, Nice'e gittiğinde yöneticilerden forma ve flama talep ettiğinde kendisinden bunların parası istenince Nice'in teklifini reddetmiş. Sonrasında gittiği Auxerre'de aynı taleple karşısına çıktığı Guy Roux ise çantasına bir kaç forma sıkıştırmış...

Auxerre sonrası durağı ise doğduğu şehrin takımı Aarsilya olmuş. Marsilya ile sözleşme imzalayacağı gün Marco Van Basten'li AC Milan'dan da teklif almış ama fikri değişmemiş.

Marsilya'da oynarken milli takım hocası Henri Michel'e kendisini sadece bir maç milli takıma almadığı (muhtemelen onu dinlendirmek ve yeni oyuncuları denemek istedi) için "bok kafalı" demiş. Sonrasında söylediklerinden pişman olup geri adım atsa da milli takımdan 10 ay afaroz edilmiş.

Marsilya ve Torpedo Moskova arasında oynanan bir yardım maçında oyundan alınırken formasını yere atması transfer olduğu ilk günden beri yıldızının barışmadığı Marsilya'da bardağı taşıran son damla olmuş. Sonrasında gene Fransa'nın Bordo takımına kiralık olarak gönderilmiş. Bordo sonrası durağı Montpellier olmuş ama orada da yenildikleri bir maç sonrası soyunma odası koridorunda takım arkadaşına ayakkabı fırlatınca kısa süreli ceza almayı başarmış.

Aime Jacquet, Stephane Paille, Carlos Valderrama, Julio Cesar, Laurent Blanc gibi isimlerle beraber forma giydiği Montpellier sportif direktörü Michel Mezy şöyle demiş Cantona için:

"Ne zaman onu seven birisi bana onu neden sevdiğini anlatmaya kalksa mutlaka kişiliğinde aynı özelliği vurguluyor: insanları mutlu etme arzusunu, onlara bir şeyler vermekten duyduğu hazzı."

Fransa milli takımında Michel Platini'nin yardımcılığını yapan Gerrard Houllier'in söylediğine göre Platini, Canto'yu "le brau geste'e öncelik vermeye çalışan bir gönül adamı" olarak tanımlıyor. (sanıyorum bir nevi güzel futbol)

KURALLAR YARATICILIĞA MANİ OLMAMALIDIR

"...onun büyüklüğü işte burada. o galibiyet ve zafer arasındaki temel farkı algılayabiliyordu. Onda bunu futbol sahasında gösterecek yetenek vardı ve o da bu yeteneği, biraz da kişisel gereklilikten bolca kullanıyordu. Gerisi, yani ego tatmini, şiddet patlamaları, kibir (küstahlık değil) yalnızca ama yalnızca bir şeyler yapmasının engellendiğini hissettiğinde su yüzüne çıkıyordu." 

"Belki topu ilk kez elime alıp okşadığım gün hava güneşliydi, insanlar mutluydu, bu yüzden içimden futbol oynamak geldi. hayatım boyunca o anı yakalamaya çalıştım"

Montpellier sonrası teknik direktörlüğünü Franz Beckenbauer'ın yaptığı Marsilya'ya döner. Kadroda Jean-Pierre Papin, Abedi Pele, Chris Waddle gibi isimler vardır. Bu dönemde Fransa milli takımında teknik direktör de Michel Platini'dir.

Ancak Marsilya'da başkan, Beckenbauer'in işine karışmaya kalkılınca ipler kopar ve teknik direktörlüğe Raymond Goethals getirilir. Bir maçta sakatlanıp uzun süre takımdan ayrı kalan Cantona ise geri döndüğünde Goethals'ın sisteminde sezon sonuna kadar kendine yer bulamaz.

Sonrasında Nimes takımına transfer olur. Bir maç sırasında kendisine yapılan faülü vermediği için topu hakeme atar ve arkasını dönüp soyunma odasına gider. Hakem ona kırmızı kart gösterir ancak disiplin komitesince Cantona'ya dört maç ceza verilir. Normal şartlarda iki maç ceza alacağını düşünen Cantona kendisine ayrıcalık yapıldığını düşünüp komitedekilere "idiot" diye bağırınca cezası iki aya çıkar. Bunun sonucunda da Cantona 1991 yılında profesyonel futbolu bıraktığını! açıklar.

İNGİLTERE GÜNLERİ

Sonrası İngiltere ve Leeds United günleri. Leeds United ile ikinci sezonunda Liverpool'u 4-3 yendikleri Charity shield maçında Wembley'de maça çıkan ve gol atan ilk Fransız oyuncu olmayı başarır. Hatta Wembley'de 3 gol atan ilk Leeds United oyuncusu olmayı da. Üstüne üstlük 1957'den sonra bu maçta 3 gol atan ilk oyuncu olur.

Efsane olarak ayrıldığı Man Utd'daki teknik direktörü Alex Ferguson'un Cantona için söyledikleri dikkat çekici:

"Çok geçmeden onun herkesin zannettiği gibi aşırı özgüvenli biri olmadığını anlamıştım. Eric'in her bakımdan desteklenmeye ihtiyacı vardı"


1996 FA Cup maç sonundan bir kesit. Cantona, Alex Ferguson ve Bryan Kidd ile birlikte

Bununla birlikte daha Fransada iken Nike ile anlaşma yapıyor ve adada George Best'ten sonraki ilk 'şöhret' haline geliyor. evet; 

"66 was a great year for English football. Eric was born" yılları... 1966, İngiltere'nin tarihte kazandığı en büyük başarı olan dünya kupası şampiyonluğunun senesi. Bundan sonra bu ölçekte bir başarı kazanamadıklarını düşününce alegorik bir slogan gibi geliyor bana...

İngilizlerin teknik ve yabancı futbolculara bakış açısının değiştirmesinde Cantona'nın aslan payı olduğu mutlaktır bana kalırsa. İri kıyım, sözünü sakınmayan, kavgacı ama teknik; İngilizlerin örneğine daha önce pek rastlamadığı türden bir oyuncu. 

Juventus'un UEFA kupasını aldığı sene Roberto Baggio'nun kazandığı Ballon d'Or için aday olur ama üçüncü sırada kalır.

Yakaları kaldırma mevzusu ilk olarak 19 eylül 1993 yılında Arsenal ile oynanan ve uzaktan gol attığı maçta göze çarpıyor.





Şu meşhur seyirciyi tekmelediği maçta aldığı cezasından döndüğü sezon gollerle şampiyonluğu getiriyor Manchester'a. Yanlış hatırlıyor da olabilirim ama Manchester'da oynadığı 5 sezonda şampiyonluk kaptırdıkları tek sezon da Crystal Palace maçında yaşanan uçan tekme olayı yüzünden 8 ay ceza aldığı sezon. O sezon Alan Shearer'lı Blackburn Rovers'a kaptırıyorlar şampiyonluğu. Döndüğündeyse gene şampiyon olurlar... Scholes, Becham gibi oyuncuların A takıma çıktığı sezon. Yani temelde Manchester United ve Cantona'nın gelişimi paralel gidiyor o yıllarda. Manchester United'daki son sezonu fiziksel olarak düşüşe geçtiği yıllara denk gelse de Premier Lig'in de ilk şöhreti oluyor aslında. Benim de hatırladığım ilk yıldız Eric Cantona bu anlamda. 


Kırmızı kartın en çok yakıştığı futbolcular listesinde adı vardır mutlaka Canto'nun. Lakin kariyeri boyunca sanırım sadece 3 kırmızı kart görmüş. Birisi de o meşhur tekme olayının yaşandığı Palace maçı. Lakin kartı da seyirciyi tekmelediği için görmüyor. Kartı gördükten sonra basıyor tekmeyi...

Kariyeri sürekli çıkardığı huzursuzluklar nedeniyle oradan oraya savrularak geçse de kiralık olarak oynadığı takımlar bile şampiyon olmayı başarıyor onun kadroda olduğu sezonlarda. Şampiyon olmayı başarmış Leeds United'ın oldukça komik bir paraya Cantona'yı Manchester United'a satması mesela lig tarihinin en önemli kırılma anlarından birisi...

Kaynak: Cantona: The Rebel Who Would Be King

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder