25 Eylül 2018 Salı

PROMETHEUS

SİNEMA TARİHİNİN EN ÖNEMLİ SERİLERİNDEN BİRİSİ PROMETHEUS İLE DEVAM EDİYOR


Ridley Scott 33 yıl sonra dizginleri yeniden eline alıyor 


İlk filmin öncesine ışık tutan Prometheus'da Scott, aslında ilk filmde bıraktığı izlerin üzerinden tekrar tekrar geçiyor ve çok da yeni şeyler söylemiyor bize; ahlak ve kapitalizm, filmi kapattığınızda ilk filmde olduğu gibi üzerine düşüneceğiniz alt metinler olarak yer alıyor; ancak ilk filmin tersine bu kez din vurgusunu çok daha fazla kullanıyor. Aslında bakılırsa Prometheus seri içerisindeki tüm filmlerden bir şekilde besleniyor; daha doğrusu Alien artık öyle güçlü metinlere sahip bir seri haline gelmiş ki, Prometheus'u izlerken her filmden bir bukle hatırlatıyor izleyene. Gene ilk filmden hatırlayabileceğimiz çarpık doğurganlık ilişkisi, Prometheus'da da kendisine yer buluyor; tek değişen doğurganlığın yeniden kadına yüklenmesi ilk filmin tersine, ancak "şekildeki" sıkıntı devam ediyor.  

Filmin felsefi alt yapısının en önemli parçası varoluşun amacı nedir sorusunun etrafında şekilleniyor. Aslına bakılırsa film doğrudan genel bir amaç sorgulaması yapmıyor da, soruyu önemli karakterlerin hikayesi etrafında eğip bükerek, belirli bir kalıba oturtarak soruyor, cevap arıyor ve varoluşun amacı, yaratıcının amacı nedire geliyor bir noktada. Sonuçta da eleştirilerin tersine (bence) cevabını veriyor:  
"yaratıcı insanoğlunu neden yarattı? yapabildiği için." david'in de dediği gibi, ne kadar da çok hayal kırıklığı yaratıyor değil mi, belki de biz hayata çok fazla anlam yüklüyoruz...  
Dünyanın farklı bölgelerinde buldukları mağara resimlerinde aynı figürlerin, aynı güneş sisteminin tasvir edildiğini çözen ve resimlerdeki figürlerin insanları yarattığına inanan, onlara "engineer" adı veren bir gurup bilim insanı Wayland Corp. aracılığıyla, yaratıcılarıyla karşılaşacaklarını düşündükleri gezegene gider. Bu hikaye etrafında şekillenen film, Alien serisinden alışık olduğumuz "android" David üzerinden kapitalizmin kirli oyunlarını acımasız şekilde insanların üzerinde gene kapitalizmin amacına uygun şekilde (aynı ilk filmde olduğu gibi) uyguluyor.  

Senaryo ağılıklı olarak derdini David ve Doktor Shaw üzerinden anlatırken, makine olmadığı için ruhu yok, bu yüzden hayat amacı da olmamalı gibi bir çıkarım yapmaya sürüklendiğimiz David ve dünya tarihinin en önemli buluşuna imza atan doktor Shaw'ın ahlak anlayışlarındaki farklar dışında varoluş amaçlarına tutunma konusundaki hırs noktasında bir fark yok gibi.  

Shaw, haç takan, ancak mühendislerin insanları dizayn ettiğine inanmayı "seçen", bir nokta da filmde de belirttiği gibi Darwin'i silen; David ise mükemmeliyetin getirdiği mutluluğu, "ruh"u olmadığı için anlayamayacak olsa da, amaca giden yolda her yol mübahtır diyen karakterler. lakin ne Shaw'ın garip inanç dünyası, ne de David'in çarpık ahlak anlayışı filmin dönüp dolaşıp "e bizi mühendisler yarattıysa, peki onları kim yarattı" sorusuna gelmesini engelleyemiyor. Sani Scott sorular sormakta fakat cevap aramıyor, kaçamak cevaplar veriyor gibi. Filmi de kimileri için kırılgan yapan bu.  

Michael Fassbender hiç kuşku yok ki serinin
en unutulmaz karakterlerinden birisine imza atıyor
Filmin sağlam bir kadrosu var; Idris Elba, Charlize Theron, Noomi Rapace ve hiç kuşkusuz serinin en iyi "android" performansını izlediğimiz Michael Fassbender. arızalı karakterlerin üzerine cuk oturduğunu düşündüğüm Sean Harris bonus, The Road'dan sonra gene tanınmayacak halde karşımıza çıkan ve filmin en ironik anlarına imza atan Guy Pierce'da sürpriz. Nedir o ironi derseniz; servetini ve tüm hayatını yaratıcısını bulmak için harcayıp, bulduğunda da sümsüğü yediği gibi ölen Peter Weyland'ın ağzından çıkan son sözler; Wayland, engineer'a soru soracak ve merakını giderecek, belki de ölümsüzlüğün sırrını öğrenecektir ama işler beklediği gibi gitmez, konuşmaya çalıştıkları engineer elinin tersiyle yapıştırır Wayland'a. Wayland'ın son sözleri de "onlardan öğrenecek hiç bir şey yok" olur.  

Film, ucu açık ve devamı gelecek bir şekilde biterken, maceranın devamının çok daha ilginç olacağı izlenimi yaratsa da, macera bir sonraki film olan Alien Covenant'ta beklendiği gibi sürmüyor.

Sonuç olarak, net yargıları olmayan felsefi bir alt yapıya sahip, ancak eleştirel anlamda serinin diğer filmlerinden çok da aşağı kalmayan ama dönemin şartları düşünüldüğünde diğer filmlerin yarattığı dehşeti de yaratmayan bir film Prometheus. Kaliteli oyuncu kadrosu, Michael Fassbender'ın muazzam performansı, Charlize Theron'un aurası, Scott'un gerilim yaratırken mekan kullanımındaki başarısı, nefis görselliği ve başarılı atmosferiyle de tekrar izlenmeyi hak ediyor diye düşünüyorum.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder