25 Eylül 2018 Salı

ALTERED CARBON

ÖDÜLLÜ BİLİM KURGU ROMANI ALTERED CARBON POPÜLARİTESİNİ HAK EDİYOR MU?


Değiştirilmiş Karbon çok fazla iyi örneği bulunmayan tech noir alt türü içinde doyurucu bir kitap


Richard K. Morgan tarafından yazılmış, "Philip K. Dick en iyi roman ödülü" sahibi roman İthaki tarafından hiç fena sayılmayacak bir çeviriyle ve Değiştirilmiş Karbon adıyla bir süre önce raflardaki yerini almıştı. Roman, yakın zamanda Netflix tarafından televizyona da uyarlandı. Dizinin şimdilik sadece ilk bölümünü izlediğim için çok net bir karşılaştırma imkanım yok ancak kitap bazı yönleriyle çok iyiyken, bazı yönleriyle okuyucusunu sıkıyor diyebilirim.    
   
Kitabın iyi noktalarının başında Morgan'ın çok iyi bir aksiyon yazarı olması geliyor. Böylece kitap, daha ilk sayfalarda karşılaştığınız çatışma sahnelerinde sizi içine alıveriyor. Morgan, aksiyonu öyle iyi kurgulayıp kelimelere döküyor ki, sayfaları çevirirken sahneyi birebir yaşıyorsunuz. Bu akıcılık kitabın erotizm yüklü bölümlerinde de kendini tekrar ediyor. Morgan, aksiyon da olduğu kadar erotizm, daha doğrusu sevişme sahnelerinde de oldukça iyi aktarıyor derdini okuyucuya; karakterler arasındaki tutkuyu direkt olarak hissediyorsunuz okurken. Hatta öyle ki, esas oğlan Kovacs'ın, Miriam Bancroft'la seviştiği sahnelerde açlığını, Ortega ile birlikte olduğu sahnelerde duygusal tutkusunu çok başarılı bir şekilde yansıtıyor. Bu noktada diziyle ilgili bir yorum da yapmam gerekirse, okuduğum eleştirilerin bazılarında sex sells konusunun rahatsız edici boyutta olduğu vardı. Lakin bu diziyle ilgili değil de, kitapla ilgili bir eleştiri olabilir öncelikle. bu açıdan dizi  kitabı bu konuda başarılı şekilde yansıtıyor gözükmekte. Gene, sadece ilk bölümü izlemiş olmama rağmen dizi ve kitap arasında bir karşılaştırma yapmam gerekirse, Netflix aksiyon konusunda romanın arkasında kalmış gözükmekte. Kovacs'ın dizinin başında öldüğü çatışma sahneleri kitabın da başında işlenmekte lakin Morgan bu çatışma sahnesini öyle başarılı aktarıyor ki, gerek aksiyon gerekse gerilimi okurken hissetmemek mümkün değil. Görebildiğim kadarıyla dizide bu çatışma sahnesi flashback olarak verilirken bölünmüş durumda ve bu hem tempoyu kesmekte, hem de kurgu gerilim ve aksiyon olarak kitabın gerisinde kalmakta. Gene de ilk bölüm üzerinden şunu söyleyebilirim ki dizi sayfa sayfa yansıtılmış durumda diziye.    
   
Morgan aksiyon ve erotizm konularında ne kadar iyi bir yazarsa, uzun betimlemeleri ve sıkıcı monologları, hatta uzun diyaloglardaki boş cümleleriyle de bu tip sahnelerde okuyucusunu kitaptan biraz koparıyor. özellikle yan karakterlerin arka planlarının net sunulmaması da, karakterler ortaya çıktıkça bir takip problemi doğmasına yol açıyor. bir süre sonra, çok önemli bir yan karakterin dahi ilk ve son işlenişi arasındaki uzun sayfa aralığı nedeniyle "bu kimdi acaba" diye durup düşünmek, geriye dönmek gerekebiliyor; hele ki benim gibi dikkat eksikliği, kitap okurken bile başka başka konular kafasına takıldığı için hikayeden kolayca kopabilen bir insansanız. Bu nedenle, betimlemelerin uzun olması, sıkıcılık yanında kurgunun da teklemesine ve kopukluğa yol açıyor.    
   
Dizinin ilk sezonunda Takeshi Kovacs
rolüyle karşımıza çıkan
Joel Kinneman doğru seçim
İşlenen ana hikayenin ilk oturuşta okuyucusuna enteresan gelmesi de, basit hikayenin olay örgüsünün karmaşıklaşmasıyla sonlara doğru etkisini yitiriyor ve bir müddet sonra kitabın sonunu sıkıcı bir şekilde "katil kim" sorusunun cevabını bulmak için getirmek zorunda bırakıyor okuyanı. Gerçi Morgan son 100 sayfada kurguyu toparlamayı başarıp, Kovacs'ın karakteri etrafında insanı rahatlatan bir çözümlemeye gidiyor, bu da okuma keyfini yerine getirmeyi başarıyor bir nebze. Gene de, hikaye kurgusu, çözülmenin ve yan karakterlerle hikayelerinin sıkıcılığı nedeniyle başlangıçtaki hazzı yaşatmıyor.    
   
Belleğin bir vücuttan diğerine taşınma hikayesi, bunun insan psikolojisi üzerindeki etkilerinin vuruculuğu üzerinde her ne kadar özellikle de Kovacs, Kovacs'ın Ortega ile ilişkisi ve yan karakterler üzerinden anlatılmaya çalışılsa da, kitap bu yönüyle de çok çarpıcı değil. Konu üzerinde gereğinden fazla bile durulmuş görünüyor olsa dahi, sunum sizi içine alacak ve çarpıcı tespitler yapmanızı, aklınızda sorular uçuşmasını sağlayacak vuruculukta değil. Bu noktada sadece Ortega - Kovacs ilişkisi, ikilinin Kovacs'ın girdiği bedenin (kabuğun) Ortega ile geçmişte yaşadığı birlikteliğin getirisiyle ilginç bir hal almakta ve kitabın sonlarına doğru okuyanı memnun edecek beyin jimnastiği yapabileceği ufak tefek okumalar yaptırmakta.   

Netflix'in sunduğu dünya Morgan'ın
yarattığından çok da farklı değil
Morgan'ın kurguladığı dünyanın sunumu fena değil. Ekranda gördüğünüzde de kafanızda çok farklı bir dünya canlandırmadığınızı anlıyorsunuz. Kurgulanan evrenin tarihiyle ilgili ufak tefek bilgi kırıntıları verilmiş olsa da, geleceğin nasıl şekillendiği ile ilgili daha çok bilgi almayı isteyeceksiniz muhtemelen. Morgan bunun ikinci kitaba taşıyacağı bilinçli bir tercih olarak da eksik bırakmış olabilir. Neticesinde kitabı bitirdiğinizde kafanızda başarılı aksiyon ve tutkulu erotizm sahneleriyle bezeli bir dedektiflik hikayesi kalıyor.   

  Kitap kurguladığı dünya ele alındığında bilim kurgu noktasında doyurucu bir kitap. Ana hikaye her ne kadar bir dedektiflik hikayesi olsa da, bu kitapta bilim kurgu, ana hikayenin kopamayacağı parça. Bu noktada okuyucu eğer Blade Runner tarzı bir technoir klasiği arıyorsa memnun olma potansiyeline sahip. Morgan her ne kadar özellikle iç ses ve ana hikayenin çözümlenmesine dair diyaloglar konusunda akıcılık konusunda biraz sıkma potansiyeline sahipse de özellikle aksiyon konusundaki başarısıyla kitabı mesut şekilde bitirmenizi sağlıyor. Böyle bir roman için 10/7, en kötü 10/6,5 alabilecekken, zaten başarılı örnekleri çok fazla bulunmayan tür içinde 10/8 notunu hak edecek bir kitap. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder