2 Ağustos 2016 Salı

BRIDGE OF SPIES

CASUSLAR KÖPRÜSÜ ÖZENLE İŞLENMİŞ BİR SPILBERG FİLMİ


Filmi izlemeden önce beklentilerim sınırlıydı ve neyle karşılaşabileceğimi az çok tahmin edebiliyordum: 
1. Klasik bir Steven Spilberg filmi izleyeceğimi tahmin edebiliyordum, hele ki başrol oyuncusu Tom Hanks olunca iyiden iyiye oturdu bu.
2. En büyük umudum paranoya filmlerine selam duran bir yapım ile karşılaşmaktı. Ama yönetmen Spilberg olunca bu beklentiyi en aza indirdim. Yani soğuk savaş döneminde çekilmiş bir ajan - paranoya filmi gelmesini, sadece umut ediyordum. 

Film bittiğinde bu iki madde de tam hedefini buldu. İyi bir film izledim. Yönetmen ustalığı ile yağ gibi akıyor film. Gerilim dozu iyi ayarlanmış, sinema dili zorlamıyor ve sıkmadan gidiyor. "merak" her daim tepede olduğundan zaten sıkılmak gibi bir durum olması mümkün değil. Dönem iyi yansıtılmış, daha doğrusu siyah beyaz olması dışında prodüksiyon açısından Schindler 'in Listesi neyse, burada da karşınıza çıkacak olan o. 

Ancak, paranoya veya politik gerilim filmleri açısından baktığımda bu kusursuz sinema dili beni rahatsız etti. Evet, filmde ne olacağını bilmediğiniz için bir merak var, ancak soğuk savaş yılları göz önüne alındığında bu kesinlikle "paranoya" değil ve bana kalırsa bu filmin en büyük eksikliği bu. Fakat başta da belirttiğim gibi, Spilberg böyle bir yönetmen değil -jaws serisi bu noktada umut aşılasa bile-. Sinema dili , kendi çektiği E.t. ile özdeşleşmiş durumda. oysa ki bu senaryodan ortaya sağlam bir The Parallax View türevi de çıkabilirdi. Hızlıca düşündüğümde son yıllarda bunun en iyi örneğini veren Roman Polanski olmuştu misal (The Ghost Writer). Evet, çok zorladığımın farkındayım. Spielberg böyle bir yönetmen değil, filmin derdi de bu değil.  

Kısacası, soğuk savaş döneminden kalma iyi bir politik gerilim hatta paranoya filminden ziyade, o dönemden kalma iyi bir macera filmi çıkmış ortaya bana kalırsa. Ha kusursuz mu, değil, sadece Spilberg 'in ustalığı bazı kusur ve eksikleri örtecek kadar iyi. Filmi izledikten sonra neden filme konulduğu konusunda kafanızda soru işaretleri bırakabilecek bazı sahneler olsa bile, bunlar o minimal yapı içerisinde; filmin "tarafsız bakıyorum" numarası içerisinde kendini kaybettirebilir (yerseniz). Biraz da karakter gelişiminde bu minimal hava etkisi filmin vurucu yanını düşürüyor. Yani Tom Hanks 'ın canlandırdığı karakter, görevi gereği amerikanın en sevilmeyen adamı haline gelirken, biz bunu üzerine basa basa göremiyoruz aslında. Filmin, gerilim dozunu etkilememesi adına, şiddet en az başvurulan öge olmuş yani. 

Konudan da bahsetmek gerekirse;
James B. Donovan (Tom Hanks) amerikalı bir sigorta avukatıdır ve tutuklanan bir rus ajanını (Mark Rylance) savunması istenir. Mahkemenin amacı, amerikanın kim olursa olsun adil şekilde yargılandığını göstermek istemesidir dünyaya. Mahkeme yapılır, James, tüm hukuksuzluklara rağmen rus ajanı idamdan kurtarır, bu esnada amerikanın en sevilmeyen adamlarından birisi haline gelir. 

Bir süre sonra, ruslarda bir cia ajanını ele geçirir. Normal olarak da ajan değiş tokuşu gündeme gelir. James 'de, doğu almanyada bu değiş tokuşu gerçekleştirecek kişi olur amerika adına ve olaylar gelişir. Film hem bu gelişimi, hem de değiş tokuş şartlarının doğu almanya ağırlıklı oluşturulma safhalarını işliyor. 

Filmin sonu etkileyici. Hikaye, Spielberg 'den bekleneceği üzere, Tom Hanks 'ın vücut diliyle de birleşince duygusala bağlayabileceğiniz bir son ortaya çıkmış dahi diyebilirim. 

Tahmin edileceği üzere, filmde özellikle hukuk sistemi üzerinden her ne kadar bazı çarpıklıklara değinilse de bariz bir amerikan propagandası işleniyor. Yani amerika iyi, ruslar komünist, doğu almanlar ezik...

Filmin Mark Rylance 'a en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oscar ödülü getirdiğini hatırlatayım. Film de, en iyi özgün senaryo, en iyi film, en iyi müzik, en iyi ses miksajı ve en iyi yapım tasarımı dallarında heykel adaylıklarına sahip.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder