19 Nisan 2015 Pazar

RIDE THE LIGHTNING

METALLICA 


Kendisinden sonra gelecek Master of Puppets ile direk organik bağı bulunduğunu hissettiren, lakin selefinden biraz daha sert ve biraz zorlarsanız nwobhm etkisini ara ara hissedebileceğiniz, halefinin punk etkisindense tamamen sıyrılmış, thrash metalin gelmiş geçmiş en iyi albümlerinden birisidir. Zaten böyle bir sıralama yapılacak olsa, o listede kafada yer alacak albümlerden ikisi, aralarında organik bağ bulunduğunu düşündüğüm master of puppets ve ride the lightning 'dir. M.o.p 'tan sonra çıkacak ...and justice 'ın ise o listede ki yeri elbetteki belli.

Fight fire with fire ‘da nefis bir akustik introdan sonra trashın babaları, çok güçlü rifflerle girer şarkıya. Hetfield ‘in gençliğindeki o kirli, ince vokali, solo sonrası davul ve sonrasında gelen çok güzel bir solo daha. ilk gitar solosu nispeten daha hızlıyken, ikinci solo daha melodik ve unutulmazdır aslında. Arada zar zor duyulan bas gitar ve gene keşke biraz daha yüksek sesten duyabilseydik dediğimiz ziller etkileyiciyken, iki solo arasında davullar şarkının güzel taraflarıdır.

Ride the lightning ‘da, Hetfield ‘ın sesinin bugünküyle karşılaştırıldığında ne kadar ince, neredeyse scream yapacakmış gibi geldiğine dikkat etmemek elde değil, ki “ i dont want to die “ dediğinde arkadan duyulan çığlık - kimindir çözememiş olmakla birlikte - pek metallica ‘dan duymaya alışık olduğumuz bir çıkış değil. Kasettiğim scream sözlerin ikinci tekrarından sonra ( sanırım 3 kez tekrar ediliyordu ) Hetfield 'in sesinin arkasından duyulabiliyor rahatça. “ flash before my eyes – now its time to die “ ve “ burning in my brain – i can feel the flame “ dizeleri arasındaki kısa bölümde yer alan riffi yazanın ve çalanın ellerinden öpmek isterim bu arada. Son derece basit rifflerin ne kadar etkili olabileceğinin kanıtı bu şarkı. Muhteşem bir riff, nefis bir solo... İnsan, solonun güzelliği karşısında, parçayı geriye alıp tekrar dinleme isteğiyle doluyor. Trashın en bilinen melodilerinden birisi olan şarkıyla ilgili yapabileceğim tek eleştiri, gereğinden uzun olması. Kıssadan hisse, dünyanın en bilinen gitar melodilerinden birisine sahiptir herhalde şarkı, dinlenmesi elzemdir.

For whom the bell tolls albümdeki ağır abilerden. Öncelikle girişte çalan çanlarla birlikte kulağa çalınan gitar melodisi gene dünyanın en bilinen melodilerinden birisidir sanıyorum. Özellikle derinden gelen bas gitarla güzelleşen harika giriştir bizi ilk karşılayan. Şarkının 1/3 ü tanıdık gitar melodisiyle geçerken, sözlerden önce duyduğumuz gitar riffleri gene kilometre taşıdır demek doğru olacaktır. Sözlerde “ for whom the bell tolls “ dan hemen sonra gelen “ time marches on “ cümlesini öyle güzel söylüyor ki Hetfield, durup durup tekrar ediyor bir süre sonra insan kendi kendine. Ara ara bas gitarın “ dan “ diye kafaya vurduğu anlarda en güzel taraflarından birisidir benim için.

Fade to black 'ın girişindeki melodiyi bilmeyen yoktur, ki eline her akustik gitar alanın çalmak istediği melodidir girişte duyduğumuz. Gene trashin mihenk taşlarından bir şarkı. Gitarın akustik tonuyla ilerleyen vokal de bir o kadar güzeldir. Şarkı o kadar iyi ki , sözleriyle falan öğrenmesi en kolay metallica parçasıdır herhalde golden era ‘dan. Sanıyorum albümün en ağır topudur aynı zamanda. Hammet ‘in bastığı tek bir nota bile boşa gitmez gitarda. İnanılmaz bir senfonidir aslında ritmden, sololarına, rifflerine kadar. Duyabildiğinizde, bas gitar da ayrı bir vurucudur gene.

Trapped under ice gene muhteşem rifflerden oluşmuş, bu nedenle headbang sırasında boyun kıran, trashin dibi... Hetfield ‘in gene ergen tonundaki sesi pek bir güzeldir. Sözlerden önce girişte hızlı bir solocuk vardır. Ekolu ekolu gelen ( belkide koroydu hatırlamıyorum ) freezing – screaming – cry out – kelimelerinin söylenişi enfestir. Özellikle ritm gitar, şarkının en güzel yanıdır. Arada hissettirmeden, harika bir şekilde doldurur şarkıyı.

Escape “out for my own, out to be free – one with my mind, they just cant see – no need to hear things that they say – life is for my own to live my own way “ şeklinde ki kafiyeli dizelerini Hetfield ‘ın harika ses tonuyla ezberleten, gene can alıcı rifflere sahip, arada hız kesip soluklandıran, ardından fena bir soloyla güzel güzel biten, harika bir şarkıdır.

Creeping death rahat rahat bas gitar duymamıza izin verilmiş yegane parçadır sanki. Metallica ‘nın en baba parçalarından birisi olmasını sağlayan nefis melodisine söylenecek tek bir söz yok. “ die by my hand – i creep accross the land – killing first born man “ dizelerini ezberlememeye imkan yoktur.

The call of ktulu, albümün selefi Master of Puppets 'da yer alan Orion ‘un karşılığıdır bu albümde. Enstürmantal parça hakkında yorum yapmaya gerek bile yok aslında, dinlenmesi yeterlidir efsane albümü kapatmak için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder