25 Eylül 2018 Salı

ALIEN COVENANT

ALIEN: COVENANT CEVABINI BEKLEDİĞİMİZ SORULARA IŞIK TUTMUYOR



Düşündüğümüzün aksine son Alien filmi "yaratıcıyı kim yarattı" sorusuyla başlasa da kendisine bambaşka bir yol çiziyor


Prometheus'da bıraktığımız "beni sen yarattıysan, seni kim  yarattı" temalı soruyla açılan Covenant, hikaye olarak da Prometheus'un 10 yıl sonrasında geçiyor ama beklenildiğinin aksine Prometheus'un hikayesini oluşturan "engineer'lar insanları neden yarattı, neden yüz üstü bıraktı..." sorularının cevabını aramıyor, bambaşka bir yoldan giderek kendi hikayesini oluşturuyor ve engineer defterini de sanki geri dönmemek üzere kapatıyor.

Alien, tüm filmleri ele aldığınızda içinden bir çok metin, fikir ve felsefe çıkarabileceğiniz bir seri. Bazen zorlama olsa da film okuma hezeyanını bastırmak için birebirdir. Covenant da geleneği bozmuyor ve David - Walter tiradları üzerinden altını kurcalamak isteyeceğiniz laflar ediyor. lakin, Scott'ın kafayı iyiden iyiye yaradılışa takıp hikayeyi Michael Fassbender'in üzerine yıkmış olması gözden kaçacak gibi değil ve seriyi farklı ama ilginç bir yöne çekiyor.

Daniels karakteriyle Katherine Waterston'ın
canlandırdığı Daniels, Ellen Ripley'in izinden gidiyor.
Prometheus'da Noomi Rapace'in etkili ve Ellen Ripley kalıbı dışındaki performansı Sigourney Weaver'i aratmamış olsa da, Covenant'ta Daniels'ın geçirdiği dönüşüm ister istemez Ellen Ripley'ı getiriyor akla; ve ne yazık ki son derece klişe kalıyor karakter. Yan karakterler de ne yazık ki çok silik ve fazla haşır neşir olmadığımız içinde karakterle bağ kurma imkanımız olmuyor. Geriye dönüp baktığınızda Prometheus oyuncu kadrosunun gücüyle her karaktere eşit süre dağıtılmış gibi akılda kalıcıydı. Daha da geriye gittiğinizde Fincher ve Jeunet filmleri dahi yan karakterler açısından oldukça güçlüydü. Aslında bu sefer David-Walter (evet, Covenant'da Walter, keşfe indikleri gezegende tek başına hayatını idame ettiren David var) ikilisine fazlasıyla yoğunlaşılmış olması, dış mekan çekimleri, aksiyon sahnelerinin yoğunluğu ve erken başlaması gibi etmenlerden aslında karakterleri tanıyacak fazla bir zamanda kalmamış.  

Prometheus'un 10 yıl sonrasında, yaşam koşullarının sağlandığı bir gezegene koloni kurmak için giden Covenant'ın aldığı sinyallerin peşine düşüp yolunu değiştirerek başka bir gezegene yönelmesiyle ve gezegene bir keşif ekibi göndermesiyle şekillenen hikayede Scott, yabancı gezegendeki "bilinmeyen" korkusunu çok başarılı yansıtmış açıkçası. Ekip indiği alanı keşfederken, ben "kesin başlarına bir olay gelecek" diye dakikalarca gerildim. Gerilim ve aksiyon üst düzey olunca filmin altını kazma gereği de duymuyorsunuz. Zaten Scott'da pek kafaya takmamış olacak ki iyiysen, kötüysen, eşcinselsen, sevişiyorsan, gizli gizli sigara içiyorsan ölürsün diyerek filmde kim var, kim yok öldürmüş, herhangi bir ahlaki sorgulama imkanı da yapmamış.

Normalde Scott'tan, yaratığı filmin sonuna kadar göstermemesini bekleriz ancak bu kez aksiyon son derece çabuk başlıyor. Böylece gerilim yanına aksiyon ve gore öğelerle süslenmiş, korku filmlerini aratmayan ani patlamaların olduğu sahnelerde yerleşiyor.

Walter ve David karşı karşıya.
Film en güzel anlarını David'in nasıl soykırım yaptığını anlattığı sahnelerde yaşatıyor. Bir şekilde, doktor Shaw ile birlikte kaçtığı gezegenden,  engineer'ların yaşadığı gezegene ulaşmayı başarıp soykırım yapan David'ın yaratıcı rolüne de bürünerek tanrıyı oynamaya başlaması da filmin altın vuruşlarından birisi bana kalırsa.

Sonuç olarak, aksiyon, gerilim ve ani patlamalar şeklinde vuku bulan korku sahneleriyle süslenmiş ve bir Ridley Scott Alien'ından çok Cameron filmini andıran Covenant, Prometheus'un gerisinde kalmış olsa da David'e biçilen rolün perçinlemesiyle es geçilemeyecek bir film.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder