30 Mart 2015 Pazartesi

MASTER OF PUPPETS

METALLICA


Subjektif olacak lakin, Ride The Lightning 'de yer yer, ufak ufak hissettirdiği nwobhm havasından sıyrılmış, daha kompleks ve ayakları yere basan bir albüm olmuştur. Aslında her ikisini de tek konsept, tek bir albüm olarak değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Ride, A yüzüyse, Master of Puppets ‘da B yüzüdür aynı plağın. Veya, şöyle düşünülebilir, yapıları itibariyle şarkıların benzerlik gösterdiğinden yola çıkarak diyebiliriz ki, Master of Puppets, Ride ‘ın yeniden kayıt edilmiş şeklidir. Her zaman olduğu gibi, şarkıların hemen hemen hepsi efsane giriş melodilerine, tarihe kazınmış rifflere, ritmlere sahiptir. 

Şarkı listesi ve şarkılarla ilgili naçizane tespitlerime gelirsek :  

Battery nefis bir akustik intro ile açılırken, devamında trash 'ın babalarına yakışarak şekillenir. Önceki işlere göre daha belirgin bir bas duyulabilir iken, nefis bir ikinci solosu vardır. Son derece dengeli bir şarkıdır melodisi ve hızı ile. Özellikle ikinci solodan sonra Ulrich 'in attığı nefis ve olayı güzelleştiren bir atağı vardır. Şarkının genelinde de Ulrich enfes bir performans yapmıştır. 

Master of puppets 'da bas soundu Ride The Lightning 'e göre, gene daha belirginken, basla güçlenen nefis bir girişi vardır. Sözlerin ilk iki satırı “ end of passion play, crumbling away – i ‘m your source of self destruction “ şarkıyla o kadar güzel akıyor ki, vokalin melodisi hafızaya kazınıyor. Daha sonra gelen “ come crowling faster – obey your master – your life burns faster – obey your master – master “ dizeleri de, bir kez daha dinlediğinizde hafızanızın en çabuk ulaşabildiğiniz noktasında ki yerini alıyor. Vokal melodisi gerçekten çok güzel ve akılda kalıcı şarkının kendisi gibi. Hetfield her " master " dediğinde, sizde eşlik edeceksiniz ona - master - master... ve elbetteki o inanılmaz ilk solo. Olmamalı diyor insan ilk duyduğunda. mihenk taşı, başka bir dünyadan sanki bu güzellik. İkinci solo ilkine nispeten daha hızlı olsa bile, gene yaratıcı ve etkileyici. İkinci solodan sonra gitarların senfoniye bağlayıp tutturduğu kısa süreli ritm muhteşem. Yapılmış en iyi Metallica şarkılarından birisi değil sadece, en iyi metal şarkılarından birisi, trash deyin, heavy deyin, ne derseniz deyin.

The thing should not be ilk şarkı ile organik bağı olan kısa akustik girişten sonra gene güçlü ve dolu riff – ritmleri ile ağır ağır giden bir şarkı. Vokal de hızlanmadan tüm hırsıyla duruma eşlik ediyor. Şarkı gizemli atmosferini koruyarak sonlanıyor. Naçizane fikrim, hızlı bir parça olmadığı yönünde ve – bence – ve bu havasıyla aslında welcome home ‘a hazırlıyor biraz ortamı. Yavaş yavaş düşürüyor ateşi.

Welcome home ( Sanitarium ) girdiği ilk andan, basılan ilk notasından itibaren efsane bir şarkı. O çok bildiğimiz sanitarium melodisi unutulacak gibi değil. Aslında oldukça yumuşak başlayan vokal gitgide sertleşirken, adama head shot yapan ilk soloyla hız keser şarkı. Dünyanın en güzel, en tanıdık riffleri ile devam eder, solodan sonra gene vokalle yumuşarken, tekrar, yavaş yavaş ateşi yükseltir ve hızlanır, ilkine göre çok daha hızlı bir solo gelir. Biraz daha kısık duyduğumuz son gitar melodileri ise mükemmeldir ve şarkıyı geneline yakışır şekilde kapatır.

Disposible Heroes çok kral bir girişe sahiptir kendisi, geneli gibi. Bas gitar destekli duyduğumuz, felaket derecesinde yaratıcı rifflere sahip bir şarkıdır. sözler girene kadar enstrümanlar şölen yaşatır. O kısacık ilk gitar parçası gene duyabileceğiniz en yaratıcı işlerden birisidir. Şarkının tam ortasında zil destekli Ulrich şov vardır, ardından soloyu duyarız. Gene güzel, gene yaratıcı, nefis... Katıksız, agresif bir trash metal başyapıtı değildir sadece, biraz daha melodik ve biraz daha 91 e yakın bir Metallica soundu hissedilir. Üçüncü kez tekrar eden muhteşem rifflerle karşılaşırsınız – ki aslında ben buna solocuk diyorum – ve Ulrich şov yapmaya başlar sonlarda sürati ile. şu solocuk dediğim hadiseye kulak kabartınız lütfen, gitardan çıkan makineli tüfek sesini duyun. Ana soloda bile duyabilirsiniz o makineli tüfek hissiyatını, hatta davulda bile. Sert, hızlı, lakin benim melodik bulduğum, yani kesinlikle sadece hızlı çalmış olmak için çalınmamış, anlaşılır bir sürate sahip, efsaneler efsanesi bir şarkıdır.

Lepper messiah 'ın girişinde Burton ‘un bas gitarını duydukça şarkıya kattığı agresifliği ve sertliği hissederiz. Evet, hırslı bir şarkıdır. Davulun crosslardaki yaratıcılığını sevmemek elde değildir. Şarkı yarısına kadar bu öfkeli tavrı, vokal ve davullarıyla dinletirken, yaklaşık 3. dakikasından sonra, solonun girmesiyle insanın aklını alır. Solodan sonrada olağanüstü rifflerin büyüsüne kapılır zaten insan. Ritmiyle en öfkeli şarkı budur kuşkusuz.

Orion enstrümantal, ne kadar zor duyulsa da yer yer basın, gitarların arkasında destan yazdığı bir parça. Bası rahatça duyabiliyor iseniz, işte o bölümlerde zaten destana tanık oluyorsunuz demektir. Hammet 'ta kendi yaratıcılığının tavanına vurmuş, krallığını ilan etmiştir bana göre bu şarkıda. Solosundan, ritmlerine her şey ile kusursuzdur ve aslında iyi ki de vokal yoktur dedirtmiş bir müzik ziyafetidir. Ride the lightning 'de karşılığı the call of ktulu ‘dur, lakin Orion melodik yapısıyla daha bir iyidir dinlerken. Hoş, o anda hangisini dinliyorsanız, onu daha çok seveceksinizdir, placebo etkisi budur herhalde Metallica 'nın.

Damage, Inc. vakvaklı yumuşak girişinden sonra, fena halde agresif bir çehreye bürünür. Katıksız bir trash metaldir, ki hızlı fakat her bir notayı ayrı ayrı seçebildiğiniz deli de bir solosu vardır. tüm şarkı boyunca Lars ‘ı dinlemekte ayrı bir keyiftir bu parçada.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder